Feraye akşam karanlığını hiç sevmiyordu,
bundan sonrada asla sevmeyecekti. İşte yine akşam olmuştu. Çalışma
arkadaşlarından bazıları masalarını toplarken aynı zamanda günün dedikodusunu
yapıyor, bazıları ise akşamki programlarından bahsediyorlardı. Evde kendilerini
bekleyen sorumluluklarından abartılı bir şekilde nasıl bir yük altında
olduklarını aktarıyorlardı. Şöyle hiç kimse de günün iyi geçtiğinden, gecenin
de iyi geçeceğinden, seve seve evdeki sorumluluklarına koşacağından, yarına
daha sıkı, daha iyi olacağından bahsetmiyordu. Her akşam bir yakınma, bir
küçümseme, bir bıkkınlık hakimdi konuşmalarına. Feraye bu konuşmalara zorda
kalmadıkça asla katılmazdı. Tesadüfen biri soru sorarsa kısa cümlelerle
geçiştirirdi. Ya oyalanır en son çıkar, ya da yıldırım hızı ile hazırlanıp
herkesten önce çıkardı. Bu güne kadar kimse yol arkadaşı olmamıştı çalışma
arkadaşlarından. Nerede oturur, nasıl gider, nasıl gelir kimse bilmezdi. Fazla
konuşkan olmadığından kimse de tenezzül edip sormazdı zaten.
İşte yine bir akşam olmuştu. Yavaş yavaş
masalar toplanmaya, çıkmadan önce son hazırlıklar yapılmaya başlanmıştı. Geriye
doğru yaslandı koltuğunda. Acele mi etmeli yoksa yavaş mı hazırlanmalı karar
vermeye çalıştı. En son çıkmaya karar verdi. Bilgisayarındaki açık olan
programları tek tek kontrol ederek kapatıyor, onlar kapanırken hiçbir şey
yapmadan bekliyordu. Oysa o arada masasını toplayıp, diğerlerinin yaptığı gibi
lavaboya aynanın karşına gidebilirdi. Hazırlıklarını bitirenler tek tek son kez
masalarına gelip başka bir şey kalmış mı kontrollerini yapmaktaydılar.
İkişerli, üçerli konuşa gülüşe ayrılmaya başlamışlardı.
Feraye hala işi ağırdan
alıyor oyalanıyordu. Kimsenin dikkatini çekmeden bunu rahatlıkla
başarabiliyordu. Herkes çıkmış istediği gibi en sona kalmıştı. Boş masalara
bakarak hepsine birden sadece kendinin duyabileceği ses tonuyla iyi akşamlar,
yarın görüşürüz dedi. Çantasının sapını sıkıca tutarak asansörlere yöneldi. O
anda aklına gelen bir düşünce ile hızlıca aşağı inmek yerine merdivenlerden
acele etmeden inmeyi tercih etti. Bu sayede aşağıda veya durakta herhangi bir
mesai arkadaşı ile karşılaşma ihtimalini de ortadan kaldırmış oluyordu. Açık
havaya çıkınca yeni başlayan gecenin serin ve kirli havasını derin bir kederle
içine çekti. Omuzlarını düşürdü. Ayaklarını adeta sürür vaziyette her zamanki
durağına doğru ağır adımlarla ilerledi. Durak tenha görünüyordu. Kısa bir
tereddütten sonra durakta beklemek yerine ilerlemeyi, gecenin içinde kaybolup
gitmeyi tercih etti. Kollarını göğüs hizasında birleştirip sanki kendini
korumak ister gibi dalgın bakışlarla bir sonraki durağa doğru yürümesini
sürdürdü.
#blogfırtınası
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder