29 Aralık 2013 Pazar

29. GÜN / FERAYE


Feraye akşam karanlığını hiç sevmiyordu, bundan sonrada asla sevmeyecekti. İşte yine akşam olmuştu. Çalışma arkadaşlarından bazıları masalarını toplarken aynı zamanda günün dedikodusunu yapıyor, bazıları ise akşamki programlarından bahsediyorlardı. Evde kendilerini bekleyen sorumluluklarından abartılı bir şekilde nasıl bir yük altında olduklarını aktarıyorlardı. Şöyle hiç kimse de günün iyi geçtiğinden, gecenin de iyi geçeceğinden, seve seve evdeki sorumluluklarına koşacağından, yarına daha sıkı, daha iyi olacağından bahsetmiyordu. Her akşam bir yakınma, bir küçümseme, bir bıkkınlık hakimdi konuşmalarına. Feraye bu konuşmalara zorda kalmadıkça asla katılmazdı. Tesadüfen biri soru sorarsa kısa cümlelerle geçiştirirdi. Ya oyalanır en son çıkar, ya da yıldırım hızı ile hazırlanıp herkesten önce çıkardı. Bu güne kadar kimse yol arkadaşı olmamıştı çalışma arkadaşlarından. Nerede oturur, nasıl gider, nasıl gelir kimse bilmezdi. Fazla konuşkan olmadığından kimse de tenezzül edip sormazdı zaten.


İşte yine bir akşam olmuştu. Yavaş yavaş masalar toplanmaya, çıkmadan önce son hazırlıklar yapılmaya başlanmıştı. Geriye doğru yaslandı koltuğunda. Acele mi etmeli yoksa yavaş mı hazırlanmalı karar vermeye çalıştı. En son çıkmaya karar verdi. Bilgisayarındaki açık olan programları tek tek kontrol ederek kapatıyor, onlar kapanırken hiçbir şey yapmadan bekliyordu. Oysa o arada masasını toplayıp, diğerlerinin yaptığı gibi lavaboya aynanın karşına gidebilirdi. Hazırlıklarını bitirenler tek tek son kez masalarına gelip başka bir şey kalmış mı kontrollerini yapmaktaydılar. İkişerli, üçerli konuşa gülüşe ayrılmaya başlamışlardı. 

Feraye hala işi ağırdan alıyor oyalanıyordu. Kimsenin dikkatini çekmeden bunu rahatlıkla başarabiliyordu. Herkes çıkmış istediği gibi en sona kalmıştı. Boş masalara bakarak hepsine birden sadece kendinin duyabileceği ses tonuyla iyi akşamlar, yarın görüşürüz dedi. Çantasının sapını sıkıca tutarak asansörlere yöneldi. O anda aklına gelen bir düşünce ile hızlıca aşağı inmek yerine merdivenlerden acele etmeden inmeyi tercih etti. Bu sayede aşağıda veya durakta herhangi bir mesai arkadaşı ile karşılaşma ihtimalini de ortadan kaldırmış oluyordu. Açık havaya çıkınca yeni başlayan gecenin serin ve kirli havasını derin bir kederle içine çekti. Omuzlarını düşürdü. Ayaklarını adeta sürür vaziyette her zamanki durağına doğru ağır adımlarla ilerledi. Durak tenha görünüyordu. Kısa bir tereddütten sonra durakta beklemek yerine ilerlemeyi, gecenin içinde kaybolup gitmeyi tercih etti. Kollarını göğüs hizasında birleştirip sanki kendini korumak ister gibi dalgın bakışlarla bir sonraki durağa doğru yürümesini sürdürdü. 

#blogfırtınası

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder