17 Kasım 2014 Pazartesi

HER GİDİŞİN BİR DÖNÜŞÜ VARDIR...

Dönüş:

Her gidişin bir dönüşü kesin olarak var mıdır bilmiyorum ama benim şehre gidişimin bir de dönüşü olduğu kesin. Buyurun dönüş yolunda birlikte binelim otobüse. İstanbul'da bir akşam iett otobüsü ile benimle kısa bir yolculuk yapın İstanbul'u uzaktan yaşanlar olarak. İstanbul'da yaşayanlara da ne kadar tanıdık bir manzara dedirtecek bir yolculuk hikayesi yazdıklarım...

--- --- ---

Boşuna demiyorum ben bu gün şehre gidiyorum diye. Evden-işe, işten-eve 6 gün git gel. 1 gün kalıyor geriye o gün de ancak eve ayrılıyor zaman. Arada bir genellikle de zorunlu haller yüzünden şehre iniş yapıyorum. Ya Ümraniye'ye veya Kadıköy'e haldur huldur git gel şeklinde, zorunlu işi hallet eve döngel şeklinde oluyor bu gidişler. Zaman yok ki İstanbul'un kendisini yaşayalım.

Üstelik hem trafik hem de otobüsler, metrobüsler tıklım tıklım çoğunluk. Zorunlu olmadıkça trafiğe çıkmaktan kaçıyoruz adeta. Biz bile kendimize şaşırıyoruz bu otobüslerin, metrobüslerin kalabalığına, bu trafiğin çilesine hala daha nasıl katlanabiliyoruz diye. Düşünün  gerçekte 10 dk. lık yolu 45 dk. alırsak mutlu oluyoruz. Peki size bir soru gerçekte 45 dk. olan yolu kaç saatte tamamlamış olabilirim acaba? 2,5 saatte üstelik tam oturduğum yere güneş vurmaktaydı. Çileyi düşünün. İşte sırf bu yüzden zorunlu haller dışında dışarı çıkmak, otobüse, minibüse, metrobüse binmek riskli. Sizce abartıyor muyum dersiniz? İstanbul'da yaşayanlara bu sorum elbette.

                                                               http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=114783

Ben böyle zorunlu durumlara isim taktım; "şehre gidiyorum" bu modda gidip gelmek daha az yoruyor sanki.

Mesela şimdi akşam 6:oo'da Kadıköy sahilden 14ES'ye bindik. Saat 6:30 boğaya yeni vardık. İlk bindiğimiz yerden yürüyerek boğaya 15 dk. da varırız. Üstelik rampa yukarı. Ama şimdi otobüsle 30 dk. da ancak varabildik. Eve varış saatini varınca yazacağım söz.

Tahmin ettiğiniz gibi bu yazıyı otobüste, orta kapının önünde ayakta dikilirken yazıyorum. Sırtımı yasladım. Kalabalık ama sabahları gibi balık istifi gibi değil. Kafam önümde içindekileri deftere boşaltmakla meşgülüm. Başka türlü bu yol çekilmez.

Boğa molası. 5 dk. Yine slogan atanlar var. Ne dedikleri otobüsün içinden anlaşılmayan sloganlar...

Hareket ettik nihayet. Barış Manço durağına varıp geçtik mi işimiz biraz daha kolaylaşacak.

Bu arada yolda yürüyen ablanın pantolonuna bayıldım. Çok tarz, her yeri yırtık neredeyse. Eee burası Kadıköy her türlü insana rastlayabilirsin normal.

Ooo! Fenerbahçe stadına gelmişiz bile hızlandık mı ne? Ah bir de maç zamanı görmeniz lazım. Bilen bilir maç zamanı Kadıköy'den çıkış yoktur kolay kolay. Öyle zamanlara yakalanmışsak evdekilere bizi unutun yemeğe beklemeyin siz yiyin diye telefon açmışlığımız var.

Kuyubaşı.

Yaaa ama ben acayip susadım. Üstelik çölde susuz kalmışlar gibiyim şu an. Durağın ismi susuzluğumu yüzüme vurdu adeta. Suuu, suuu, suuuuuuuuuuuuu...
Dilim ağzımda kocaman sanki. Suuuuu... Eve varınca en büyük bardakla içeceğim ama şimdi yoldayız yahu. Aslında şehre inerken ve dönerken her zaman yanıma pet şişe ile su alırım ne olur ne olmaz diye. Ama bu sefer yok. Ve ben bir yudum su için kıvranıyorum.

Otobüs hızlandı sanki çıkıştaki zaman kaybının açığını kapatmaya çalışıyor gibi. Ayaklarım ağrıyor.
Eee şehir adamı yoruyor belli.

Otobüste mini kavga çıktı. Yolcu bağırıyor;

-Şöför bey durağı geçtiniz!

- Basmadınız ben de geçtim.

-Bir önceki duraktan kalkar kalkmaz bastım kapıda bekliyorum önündeki ışığı görmüyor musun?

-Şimdi yandı, çapsız çapsız konuşma!

Yolcu indi ama hala konuşuyor.
-3 kuruşluk adamsınız, işinizi doğru düzgün yapmıyor bir de üste çıkıyorsunuz!

Adam haklı. Işık yandığı halde durakta durmayan şöförlere rastladım. Yolcunun indiğine bakmadan kapıyı kapatan, yolcuyu kapıya sıkıştıran, daha bir ayağı merdivendeyken arabayı süren şöförlere rastladım ne yazık ki. Üstelik özür bile dilemezler. Benim de çantamla birlikte kolum kapıya sıkışmıştı az daha sürükleniyordum içerideki yolcular bağırdılar şöföre dur diye. O yan aynalar ne işe yarar bazılarında bilmiyorum. İşini iyi yapanları ayrı tutuyorum.

Hala susuzum. Suuuuuuuu. Hala ayaktayım, hala ayaklarım ağırıyor ve hala yazmaya devam ediyorum. Ama Allah için şöför hızlı.

Yuppi yer verdiler bana. "Anam anam ben nirelere gidem vıy vıyy" diyesim var otururken. Artık oturarak yazıyorum çok şükür.

Kurşun kalemimin ucu epey gitti. Demek ki kalemtraş da atmalıymış çantaya.

Libadiye'deyiz. Saat: 6:59

Yanımdaki genç kız kalktı inmek için. Tam inerken bağırdı;

- Ne yaptığını sanıyorsun sen?

Bu kadar. İndi otobüsten. Otobüs aynı hızla kapıyı kapattı yarışa kaldığı yerden devam eder gibi haraket etti. Anlaşılan birileri kâra geçti kendince. Ne diyeyim yaptıysa eğer; eli kırılsın, eli kurusun, eli kopsun. Amin topluca.

Ümraniye'ye az kaldı.

Malum Ümraniye'deyiz ve yol tıkandı. Başka türlüsü sürpriz olur zaten. Kimbilir ne kadar zamanda geçeceğiz artık burayı.

Nihayet Çakmak'tayız az kaldı 20 dk sonra varmış olacağız. Olmadı 30 dk diyorum en kötüsünden. Arkamda oturan kulaklıkla müzik dinliyor aklısıra. Sayesinde bende diliyorum. Nasıl bir şey böyle dinlemek anlamıyorum kulaklıkla dinlemek bu mu şimdi?

Kurşun kalemim bitti çantada yumuşak uçlu tükenmez kalem buldum. Eğer yanımda kitap olsaydı okurdum. Eğer telefonumun kulaklık girişi çalışıyor olsaydı müzik dinlerdim bir yandan da yazmaya devam ederdim. Ama ancak defterim ve kalemlerim var. Ben de yazıyorum. Giderken o  da yoktu. Yol bitmek bilmedi. Üstelik yol boyunca kadının biri cep telefonu ile konuşup kikirdedi, şebekleşti durdu. Ben de içimden;

-Allah'ım acı bana dedim durdum. İnmeye yakın kapattı.

Saat 19:46 hala suuuuuu diyorum da başka birşey demiyorum.

İşte böyle bu gün şehre indim ben. Kalabalığa karıştım acele acele. İlk yazımda da anlattığım gibi.

19:50 nihayet iniyoruz. Hadi gözünüz aydın şimdilik kurtuldunuz benden.

Not: Bu yol normade otobüsle 40-45 dk. sürer yol açıkken. Şimdi 2 saat sürdü. Eh yazı da biraz uzun oldu haliyle.


"Ah İstanbul seni yaşanmaz hale getirenler utansın. 
Sende yaşayıp da seni yaşayamayanlara selam olsun."


Merak edenlere mini not: Eve varınca 2 büyük bardak su bir de soda içtim yanmışım gerçekten.

2. not:    3. kısa yazım da hazır bir yere ayrılmak yok. Çayı bitenlere çaylar benden. Doldurun bir çay kendinize. Yorulmuşsunuzdur okurken dinlenin azıcık. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder