26 Nisan 2015 Pazar

İstanbul'u dinliyorum gözlerim ve kulaklarım kapalı!...

Ah bu İstanbul... Ne yağmurlu havası çekilir oldu iyice ne de güneşli havası. Yağmur yağsa trafik kilit hale gelir de güneşli günlerde gelmez mi? Gelir elbette. İstanbul'lu olmama rağmen İstanbul'a yabancıyım artık. Şehir bana gittttt! diye bas bas bağırıyor aslında. Çoktan benim olmaktan çıkmış şehrim. Güneş çıkmış ya nihayet millet atmış kendini çimenin olduğu her yere. Mangallar kurulmuş, pijamalar giyilmiş, toplar çıkmış ortaya yaşasın piknik durumları. Nerede mi? Deniz kenarları sahil yollarında, yol kenarlarındaki park alanlarında kısacası her yerde. Nasıl kalabalık, nasıl karma karışık bir durum anlatamam. Arabalar yol boyunca park edilmiş üstelik. Trafik berbat. Sadece piknikçiler mi derseniz, değil tabiki de. Seçim propagandaları için mitingler, dernek mitingleri vs. vs. Bir yerden bir yere gitmek bu araba, otobüs, insan bolluğunda işkence halini alıyor bir süre sonra. Zaten gereğinden fazla araç her gün trafikte. Bir de insanların böyle topluca sokaklara dökülmesi hepten sıkıntılı durum oluşturuyor. Bilmiyorum belki sadece bana çok sıkıntı yapıyor da olabilir. Özellikle dışarıdan gelen çok fazla yabancı insan gözüme çarpıyor. Gerçek İstanbul insanı nereye gitti bilmiyorum. Arapça ve kürtçe konuşmalara çok sık rastlıyorum mesela. Bir de Suriyeli dilencilere. Çoluk çocuk ailece dilenmekteler. Bir köprü üst geçitten mi geçiyorsunuz. Vay halinize. Satıcılar, alıcılar zaten dar olan yolu hepten daraltırken merdivenlerde dilencinin kapladığı alan ile iyice geçilmez oluyor. Kim bunlar diyorum? Nereden gelirler? Neden gelirler? Gelip de niye gitmezler? Özellikle Avrupa yakasına geçtiğimde hep bu daralmaları yaşıyorum. Anadolu yakası biraz daha rahat gibi ama onunda suyunu çıkartmaya hazırlar.



 İşte bu nedenle şehir bana "gitttt!" diye bağırıyor. Kim bilir bir gün gerçekten giderim. Sadece bir çanta bir bavul alır yüreğimin götürdüğü yere giderim. Ama şimdilik biraz daha katlanmak zorundayım. 

Ben denizin ve yeşilin insanıyım. Kedilerin, köpeklerin, kuşların. Ne baharın ne yazın. Tüm mevsimlerin insanıyım. Sade, duru, çokça inatçı, biraz hırçın biraz uysal biriyim. Sevdimi karşılıksız sevenim. Paylaşmayı çok severim de İstanbul'u bu kadar hoyrat kullananlarla paylaşmayı sevmiyorum nedense. Abartıyorum gibi gelebilir belki size ancak ben hissettiklerimi yazıyorum sadece. Belki de biraz yorgunum ondan. Yeni işime başladım. Hadi hayırlısı. Henüz çok yeni. Yani her yeni iş gibi başta biraz stresli sonra yoluna girecek nasipse. Hep böyle olur zaten benim. Yeni iş, yeni sorumluluk, yeni bir sipariş vs. 

Bu arada, bu yıl üniversite sınavına girdim sessizce. 32 yıl aradan sonra, üstelik hiç çalışmadan. Fena değil. Hatta beklediğimden daha iyi sonuç geldi. 290 ile YGS yi aştım. LYS ye ise girmek istemedim. Yani nasip ise bir de bu yaştan sonra öğrenci olacağım yeniden. Yarım bıraktığım üniversite hayatıma yeni bir başlangıç yapacağım. 

Plan projeler çok da ömür yeter mi bilmem. Çok da dert değil aslında. Ölmeden önce yapılacak 100 şeyden birini gerçekleştirmiş olmanın hafifliğini yaşamak güzel aslında. Ay aman çok da yaşlı değilim elbette ama genç de değilim. Hayatı çok da ciddiye almamak gerek biliyorum. Biliyorum da hani bir söz var; "gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse" işte çok da geçe bırakmadan bazı şeyleri de yapmak için çabalıyorum sadece. 

Bu gün İstanbul'u dinledim gözlerim kapalı! Çok gürültülüydü. Gözümü açtım, gördüğüm şey; çok fazla kalabalıktı. Tekrar gözlerimi kapattım kulaklarımla birlikte. Bu yeni şehri tanımıyorum ben. Eski İstanbul'u, çocukluğumu, gençliğimi geri istiyorum. Komşularımızı, mahallemizi, bahçe içindeki bir kaç katlı evlerimizi geri istiyorum. Dilini bilmediğim insanları değil, İstanbul Türkçesi ile konuşanları duymak istiyorum. Misafire hürmetimiz sonsuz ama postu fütursuzca, hoyratça serenlere hoşgörüm yok benim. Üç kuruş dünyalık için eşsiz İstanbul'u peşkeş çekenlere hakkım helal değil benim. 

Baharın güzelliği, güneşin sıcaklığı ile sevgiler kucak dolusu.



KORKUSUZCA

Kalk, kalk ve git uzaklara
Hiç korkmadan, kimseyi tanımadan,
Gecenin karanlığına aldırmadan,
Yıldızları bulana kadar bak gökyüzüne
Bulutlar kapatmış olsa bile

Senin için elbet biri sıyrılıp çıkacaktır yoluna
Aramaktan sıkılıp sakın yarım bırakma
Umutlar tükendiğinde tükenirmiş hayat
O zaman içinde her daim yeni bir umut yaşat

Yaşın genç olsada veya çok da geç
Sadece bunu bil, gülümse geç
Yeni başlangıçlar hep aynı korkuyu yaşatır 
Önemli olan yola çıkmaktır

Nefesin yetmese bile hedefine varamaya
Veya vardığında umduğunu bulamasan da
En azından yıldızlar dostun olmuştur yol boyunca
Öyleyse kalk ve git uzaklara korkusuzca...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder