2 Aralık 2017 Cumartesi

BİR OKUL, BİR MÜDÜR (ÇAMLICA İLKOKULU)

          Sınavlarıma genellikle farklı okullarda giriyorum. Bu sefer daha önce hiç gitmediğim bir okulda Çamlıca İlkokulu’nda girdim. Sınava girdiğim her okula sınav çıkışı şöyle bir göz atarım. Sınıfları temiz mi? Düzenli mi? Koridor faaliyetleri var mı? Varsa neler? Özenli mi, sıradan basit mi? vs. vs. Bu seferde öyle oldu. 

         Sınava girdiğim sınıf gayet geniş ve düzenliydi. Sıraları oldukça iyiydi hatta sıralar arası ikişer parmak açıklık bile vardı bir öndekine rahatsızlık vermemek adına. Gerçi her ne kadar diğerlerinde de buna dikkat edilse de sıralar eski ve aksak olduğundan her kolunu kıpırdattığında tak tuk ses çıkarıyorlar. Bu da dikkati dağıtıyor ister istemez. Bu sefer hem bu açıdan hem de okulun görevlileri ses konusunda oldukça duyarlıydılar. Şimdi fark ediyorum ki konsantrasyonu kaybetmeden odaklanma imkanı buldum. Sınav bitip koridora çıktığımda tam merdivenlerden inecektim ki yanyana sıralanmış dolaplar dikkatimi çekti. Adımımı atmışken gerisin geriye çıktım, gözlüğümü taktım ve dolapların içlerine baktım. Vaayyy! dedim sesli olarak yüzümde beliren kocaman bir gülümseme ile. 

       Şöyle hızlıca tüm dolapları gezdim ve içim sevinçle doldu. İlk defa bir okulda böyle güzel bir çalışma ile karşılaşmıştım. Öyle güzel, öyle titizlikle, özenle hazırlanmış ki camlı dolaplar beni bir anda alıp geçmişe götürdü. Nereye mi? Okuluma elbette. Tıpkı benim okulumdaki gibiydi yapılmak istenilen. İçerikler farklı olsa da amaç aynıydı aşağı yukarı.

       Benim okulumda da 1953-1962 yılları içinde görev yapan değerli öğretmenimiz Muhittin Fehmi Özgen ve öğrencilerinin çabalarıyla oluşturulan HAVA TAHMİN İSTASYONU”, “KÜÇÜK RASATHANE”, “MİNERAL VE TAŞ KOLEKSİYONU”, “FOSİL KOLEKSİYONU”, “BÖCEK KOLEKSİYON DOLABI”, “HERBARYUM DOLABI” bulunmaktaydı. Bizler laboratuvarlarımızda özel sıvıların içindeki böcek koleksiyonlarını görüp inceleyebilirdik rahatlıkla. Oldukça geniş mineral ve taş koleksiyonunu defalarca inceleme imkanı bulabiliyorduk. Bitki-flora örneklerini Herbaryum dolabında inceleyebilmiştik. Bizler (son mezunları olarak 1977-1982) bunları görüp inceleme imkanı bulabilmiştik. Çünkü bizler Öğretmen okulu öğrencileriydik. Köy okullarında görev yapacaktık. Her açıdan donanımlı olmalıydık. Muhittin Fehmi Özgen hocamıza Allah gani gani rahmet eylesin. Köy enstitüleri böyleydi ancak içine kasıtlı olarak siyaset karıştırılarak tek tek bitirildi. Neyse yine konuda kalayım ben, içimdeki isyanda yine bende kalsın.

       İşte bu gün bu okulda buna benzer adımlar gördüm. O camlı dolaplarda neler yoktu ki. Tarih, coğrafya, sanat, kültür, turizm ilk anda aklıma gelenler. Bazıları yurt içi bazıları yurt dışı gezilerinden, bazıları bizzat sanatçısı tarafından hediye, bazıları çocukların el becerileri ile yaptıkları, bazıları da bizzat emek ve zaman verilip gidilip satın alınan objeler.

       Hemen arkamı dönüp koridordaki görevliye;  

"-Bu dolapları hangi öğretmen oluşturdu?"  diye sordum. 
"-Bu dolapların hepsini müdür bey bizzat oluşturdu.dedi. 
"-Kendisini tebrik ederim, lütfen iletin kendisine.dedim. 
"-Kendiniz söyleyebilirsiniz, içeride buyurun tanışın" dedi. 

       Birlikte öğretmenler odasından içeri girdik. Böyle bir çalışma yapan birini merak etmemek mümkün müydü. Müdür bey ile tanıştık. Kendisini içtenlikle tebrik ettiğimi bildirdim. İlk defa biri beni tanımadan özel tebriğe geldi dedi. Odadaki öğretmen arkadaşlarla gülüştük. Sonra 1,5 saat süren çok güzel bir sohbet etme imkanımız oldu. Sohbet öyle güzeldi ki bazı öğretmen arkadaşlarda bizimle birlikte sohbete dahil olup işleri bitmiş olsa da çıkmadılar kaldılar. Çaylar içildi fikir alışverişleri yapıldı. İnsan aynı pencereden bakan, aynı heyecanları duyan birilerini bulduğunda nasılda ruhu huzur buluyor. Ben onlara hocam dedikçe onlar da bana hocam diye hitap ediyorlar. Benim de öğretmen okullu olduğumu söylediğimden çok çabuk kaynaşma oldu.

       Okul müdürü Birol ÖZDEMİR bey, bundan önceki 5 okulunda da böyle mini koleksiyon müzesi kurduğunu söyledi. Üstelik çok kıt imkanlarla bunu oluşturduğunu, ama maddi olarak oldukça yüksek pahada güzel bir koleksiyona sahip olunduğunu söyledi. Hala eksik gördüğü tamamlamak istediği bölümlerin olduğunu da ekledi. Tüm bunları anlatırken nasıl güzel bir çoşku vardı yüzünde. Zevkle, aşkla yapılan bir eğitimcilik demek böyle birşey.


        Bu çalışmanın öğrencilerde nasıl bir farkındalık oluşturacağından, onların geleceğini nasıl şekillendireceğinden bahsettim ironik bir şekilde aslında bunun bilincinde olan kişilere. Tereciye tere satar gibi. Onlara kitaplarda, sınıflarda öğretilenlerden çok daha fazla bir bilgi ve farkındalık verdiğini dile getirdik karşılıklı. Anaokulu ve ilkokul öğrencilerinin burada gördükleri inceledikleri farkına vardıkları değerler ders kitaplarında anlatılsa bu kadar akılda kalıcı olmaz buna eminim dedim ve çünkü ben buna yakinen şahidim kendi okulumdan diye de ekledim. Öğrencileriniz ve velileriniz çok şanslı sizin gibi bir müdüre sahip oldukları için sayın müdürüm.

       Sonra eğitimin dünü, bugünü ve yarınını konuştuk. Sınıflarda öğrenci performansı ve odaklanma, dikkat motivasyonunda neler yapılabiliri konuştuk. Tam bir öneride bulunmuştum ki müdür beyin beyninde şimşekler çaktı. Hay çok yaşayın tam da sizin önerinizle örtüşen bir teklif aldım bu hafta başı tamamen aklımdan çıkmıştı dedi ve hemen öğretmen arkadaşına not aldırdı. Bir kardeş okul birlikte perküsyon çalışması yapmayı önermiş. Ben de ritim üzerine öneride bulunmuştum. Bunun üzerine olumlamalar yaptık hep birlikte. Bir ritim çalışmasının nasıl işitsel, görsel, dokunsal odaklanma sağlayarak bireysel ve grup çalışması yapılarak çok kısa sürede dikkat eksikliğini ortadan kaldırabileceğini sürekliğinde ise alışkanlık kazandıracağından bahsettim. Üstelik tüm enstrümanları çocuklarla birlikte basit geri dönüşümlerle oluşturabileceklerini söyledim. Ama en çok bunu sabah ilk derse başlamadan yaparlarsa çok daha etkili ve verimli olacağını söyledim.

       Neden sabah ilk ders? Çünkü; şöyle düşünün çocuk sabah kalkıyor ve okula gitmek için bir ritüelden geçiyor. Kalkıyor, yüzünü yıkayıp giyiniyor, kahvaltısını edip çantasını toplayıp, alıp servise biniyor ve okula geliyor. Sonra zil çalıyor ve sınıfa öğretmen geliyor, günaydın diyerek derse başlıyor. Çocuk ya arkadaşı ile kargaşa halinde ya da uykulu halde kendini bırakmış durumda. Öğretmen sınıfı kontrol ve motive etmek için çaba sarf ediyor ancak dikkatler öyle kolay sabitlenemiyor ne yazık ki. İşte burada 8 / 10 dakika sürecek bir ritüel yapılmalı bana göre. Tüm sınıfın odaklanması ve dikkatini vermesi açısından. Bu da bana göre ritim ritüeli.

       Biz Edirne Kız Öğretmen okulunda sabah etüdü için yatakhanelerden çıkıp bahçeye geldiğimizde bizi dersliklerimizin olduğu binaya almazlardı. Sabahın kör ayazında üstelik Edirne’nin sabah ayazında 15 dakika horon teptirirlerdi. Biz Bolu’dan gelenler için tam bir işkenceydi. Kaçan olursa bir 5 dakika daha uzatılır etüdümüzden mahrum olduğumuz gibi ayazdan titrerdik de. Sabah sporu dedikleri bu uygulamayı yapmak bize zül gelse de ilk yıllardan beri yapanlar için eğlenceli bile olduğunu izliyordum. Böylece etüt için gittiğimiz sıcacık sınıflarda uyumadan ders çalışabiliyorduk. Motivasyon daha fazla oluyordu. İşte benim önerim böyle bir şey.

       Güzel bir sınav sonrası oldu benim için. Müdür beyin ve sohbetimize katılan değerli öğretmen arkadaşların nasıl güzel enerjileri vardı konuşma boyunca. Oldukça eğitimli, deneyimli işine sevdalı öğretmenlerle birlikte olmak içime umut verdi. Tekrar teşekkürler Birol hocam ve ekibindeki öğretmen arkadaşlarım. Emeğinize ve çabalarınıza güzel düşüncelerinize sağlık. ÇOĞALMANIZ ve ÇOĞALTMANIZ dilekleriyle...





1 yorum:

  1. Sayenizde şahane bir insanı tanımış olduk efem :) teşekkürler...

    YanıtlaSil