Sevgili
Evdeyazar, güzel bir konuya değinmiş.Tarihe tanıklık ediyoruz farkında mısınız? yazısı ile. Üzerinde düşünme
ihtiyacı hissettim. Yorum yazmak istedim ancak uzun bir yorum ortaya
çıkınca kendi makalemin oluştuğunu görüp paylaşmak istedim.
Tarih
demek yaşanmışlık demektir. Tarihi yorumlamak da genellikle
üzerinden belli zaman geçtikten sonra daha isabetli olabiliyor.
Çünkü bildiğimiz gibi bir şeyin bitimi bir başka şeyin
başlangıcıdır. Ve bunun ne kadar doğru ne kadar yanlış
olduğunu anlayabilmek için biten şeyin üzerinden belli bir veya
bir kaç dönemin geçmesi gerekir.
Tarihi
veya tarihi olayı yazmak bir yerde en basitinden kompozisyon veya uzun bir roman yazmaya benzer.
Makale,
roman yazarken kullanılan yöntem ile tarih yazarken kullanılan
yazım metodlarını isimlendirirsek “serim-düğüm-çözüm”
ile “giriş-gelişme-sonuç” şeklinde yazılmasıdır
diyebiliriz. Aralarındaki fark birisinin düşünce yazılarında
diğerinin de olay yazılarında kullanılması.
Tarih
yazımında bu bölümlerin süreleri değişkendir. Giriş bölümleri
geçmişten gelen bazı şeylerin birikimi veya çıkar amaçlarının
yön değiştirmesi ile başlar. Bu durum ufak tefek huzursuzluklar
ve tepkilerin başlamasına neden olur. Sonra o tepkiler amaçlar
doğrultusunda suni olarak alevlendirilir. Kitlesel olarak
yönlendirilecek okuyucu yani halk artık doğru bildiklerinden şüphe
eder duruma gelir. Kafası karışır amaç tam da budur aslında.
Gelişme bölümünde ne kadar çok kargaşa varsa o kadar iyidir.
Sonuç ihtimali önceden tasarlanana yakın olur. Sonuç her zaman
yeni bir başlangıç olduğundan net değerlendirebilmek için
beklemek gerekir.
Roman/hikaye
yazarı kurgusal karakterlerle, kurgusal olayları aktarır
okuyucusuna. Okuyucu zaman içinde yazarla birlikte tepki vermeye
başlarlar. Doğruyu yanlış, yanlışı doğru bildirme lüksü her
zaman vardır ve okuyucu buna inanırak tepkisini ortaya koyar. Buna
rağmen romanın/hikayenin sonunu kesin olarak yazar!
belirler. Ancak iş burada romandan çıkıp Tarih yazmaya
gelindiğinde okuyucu romanın içindeki bir karakter olur ve tepe
yazarlarının! kasıtlı yönlendirmeleri ile tarih yazımının
devamını belirler. “Çıkar yandaşlığı” veya “çıkar
çatışması” hangisi güçlü taraftar toplarsa tarih
yazımının sonunu o doğrultuda tamamlar. Evdeyazar'ın
yazdıklarından gidersek; 12 Eylül de yaşananlar bir örnek.
Öncesinde, sonrasında bir sürü 12 eylüller...
12
Eylül zamanı orta son öğrencisi idim. O zamanları yaşarken
fısıltı halinde nice haksız tutuklamalar, işkenceler, ölümler
anlatıldı duyarlı insanlar arasında. Bu durumları duyup
dayanamayan, isyan eden nice canlar ya canlarından oldular yada hem
kendileri hem gelecek nesilleri yaralı bir hayat sürmek zorunda
kaldılar. Bizler tüm bu tarihe tanıklık ettik. Şimdi de içinde
bulunduğumuz tarihe tanıklık ediyoruz. Aynı zamanda tarihi
yazıyoruz. Tepki göstererek veya sessiz kalarak. Artık eskisi gibi
sadece radyo, gazete, TV ye mahkum değiliz. Anında saniye hızında
haberdar olabiliyoruz herşeyden. İşte tam da burada çok ama çok
dikkatli olmamız gerekiyor. Zamanında sadece radyo, gazete, TV ile
kitleleri harekete geçiren çıkar çevreleri böylesi büyük bir
haberleşme imkanı ile nasıl bir tarih yazdırır kitlelere
anlatmaya gerek var mı?
Eskiden
iş yani olayların gelişimi kendilerine aydın diyenlerin
anlattıkları ve yönlendirmeleri ile gelişir ve halk onlara
inanırdı. Şimdi bu teknolojik imkanlar sayesinde iş direkt olarak
halkın kendisine kaldı. Bu durumda halk olarak bizler ne
yapmalıyız? Araştıracağız, araştıracağız, araştıracağız.
Çok okuyup doğru bilgiye ulaşacağız. Kulaktan dolma, 2-3 kişinin
(sosyal paylaşımlarda bu 2-3 kişinin karşılığı yüzler binler
demek olduğunu belirtememe gerek yok) kopyala yapıştır yaptığı
bilgiyi kabul geçer yapmayacağız. Aynada bize gösterilen
görüntüyü değil aynanın arkasını görmeye çalışacağız.
Vurup-kırarak, yakarak-yıkarak değil veya sıcacık evimizde
oturup internet üzerinden ahkam keserek de değil. Bu şekilde
tarihi yazmaya kalkışmanın yarar değil ne getireceği bellidir.
Sadece bize dayatılan doğruları almak yerine eli kalem tutan, nice
köşe yazarına 100 defa fark atacak amatör veya profesyonel köşe
yazarı, blogger vs.ler var, onların da fikirlerini, anlattıklarını
okuyarak bilgilerimizi tazeleyebilir, doğruları görmeye
çalışabiliriz. Zamanın da kısıtlı imkanlarla bile ne kadar çok
yanlış bilgi empoze edilirken şimdiki teknolojik imkanlarla nasıl
bir bilgi kirliliğinin oluştuğunun farkında olmalıyız. Kasıtlı
veya kasıtsız olarak oluşturulan yanlış bilgilerin farkında
olarak daha uyanık olmalıyız. Böylece tepkilerimizi yıkıcı
değil yapıcı ve onarıcı olarak gösterebiliriz. Ama herşeyden
önemlisi aklımızı, mantığımızı, yüreğimizin sesini
birlikte kullanmalıyız.
Aynada
önce kendimizle yüzleşmeliyiz. Önce kendi bireysel tarihimizi
nasıl yazdığımızı açık ve dürüst olarak kendimizle
paylaşmalıyız. Hatalarımızı, zaaflarımızı, üstün
yanlarımızı başkalarından önce kendimiz dürürstçe
eleştirmeliyiz. Kendi ile yüzleşen insan kendi tarihini yazarken
yaptığı doğrular ve yanlışları ülkenin tarihini yazarken de
yapacağından bunun bilincine varmalı mutlaka.
Bunların
hepsi benim şahsi düşüncelerim elbette. Eksiklerim, yanlışlarım,
abartılarım olabilir. Şahsi düşünceler görecelidir. Şahsi
düşüncelerin “genel geçer” düşünceler halini alabilmesi
ancak gelen yorumlar, tepkiler ve düzeltmeler ile olabilir diye
düşünüyorum.
Tarih
yazmak ciddiye alınması gereken bir konudur. Sorumluğu ağırdır.
Bir kez yazıldı mı her zaman orijinal basımlı olarak yerini alır
raflarda. Bizim yazdığımız tarihe ve bize yazdırılmak istenen
tarihe yaklaşımımız da bu önem ve ciddiyette olması gerekiyor
bana göre.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder